4:1
Siz ey insanlar, Rabbinizden sakının, ki O sizi tek bir kişiden yarattı ve ondan da eşini yarattı ve o ikisinden de çok erkekler ve kadınlar yaydı. Ve Allâh’tan sakının, ki O’nunla karşılıklı istiyorsunuz, ve rahimlerden! Muhakkak ki Allâh sizin üzerinizde bir Rakîb idi!,
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.
4:2
Ve yetimlere mallarını ulaştırın ve nahoşu hoş olanla değiştirmeyin ve onların mallarını mallarınıza yemeyin! Muhakkak ki o büyük bir vebal idi! ,
Öksüzlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır.
4:3
Ve şayet yetimlerde ölçekli davranmamaktan korktuysanız, o takdirde kadınlardan size hoş gelenleri nikahlayın, ikişer ve üçer ve dörder! Ancak adil olmamaktan korktuysanız, o takdirde bir tane yahut sağlarınızın sahip oldukları! Bu sapmamanız için en aşağısıdır!,
Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir.
4:4
Ve kadınlara mihirlerini hoşlukla ulaştırın; ancak şayet ondan bir şeyi size hoşnut olurlarsa, o takdirde onu afiyetle, içinize sine sine yiyin!,
Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer onlar gönül rızasıyla size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin.
4:5
Ancak sefihlere götürüp vermeyin, Allâhın sizin için kıyam kıldığı mallarınızı! Ve onların içinde onları rızıklandırın ve onları giydirin ve onlara anlaşılır bir söz söyleyin!,
Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
4:6
Ve yetimleri sınayın; tâ ki nikâha erdiklerinde, o vakit onlardan bir rüşt hissederseniz, o takdirde onlara mallarını ödeyin. Ve onları israf olaraktan ve büyüyecekler diye ivedilikle yemeyin! Ve kim zengin idiyse o takdirde o iffetli davransın; kim de fakir idiyse o takdirde o maruf üzere yesin! Artık onlara mallarını ödediğinizde o vakit onların karşısında şahit bulundurun! Hesap yapan olarak ise Allâh yeter!,
Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. "Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar" endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin. Zengin olan, onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan ise, meşrû sûrette yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, bunu şahitler karşısında yapın. Hesap görücü olarak Allah yeter.
4:7
Erkekler için bir nasip vardır, ana babanın ve en yakın akrabanın bıraktığından; kadınlar için de bir nasip vardır, ana babanın ve en yakın akrabanın bıraktığından; az veya çok olmuş, ondan farz kılınmış bir nasip!,
Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar, az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir.
4:8
Taksimde, yakınlığı olanlar, yetimler ve miskinler de hazır bulunduklarında, o takdirde ondan onları rızıklandırın ve onlara maruf bir söz söyleyin!,
Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın.
4:9
Ve çekinsinler, o kimseler ki arkalarından zayıf bir zürriyet bırakacak olsalardı onlar için korkarlardı! Dolayısıyla Allâh’tan sakınsınlar ve engelleyici bir söz söylesinler!,
Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah'dan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
4:10
Muhakkak ki yetimlerin mallarını zulmen yiyenler, karınlarında sadece bir ateş yiyorlar! Ve çılgın bir ateşe yaslanacaklardır!,
Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.
4:11
Allâh çocuklarınız hususunda size vasiyet ediyor: Erkeğe iki dişinin payının dengi vardır. Ancak, şayet onlar ikinin üzerinde kadınlar ise, o takdirde onlara bıraktığının üçte ikisi vardır. Yok eğer tek bir dişi ise, o takdirde ona yarım vardır; ana-babasına da, o ikisinden her birine, bıraktığından altıda bir vardır eğer onun çocuğu var ise. Ancak, şayet onun bir çocuğu yok ise ve ana-babası ona varis oldular ise, o takdirde onun annesi için üçte bir vardır. Ancak, şayet onun kardeşleri var ise, o takdirde onun annesi için altıda bir vardır; vasiyet ettiği bir vasiyetten yahut borçtan sonra! Babalarınız ve oğullarınız, bilemezsiniz onların hangisi size yarar bakımından daha yakındır! Allâh’tan bir farizadır! Muhakkak ki Allâh Alîm Hakîm idi!,
Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biriananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir.
4:12
Sizin için de eşlerinizin bıraktığının yarısı vardır; eğer onların bir çocuğu yok ise! Ancak, şayet onların bir çocuğu var ise, o takdirde sizin için onların bıraktığından dörtte bir vardır; vasiyet ettikleri bir vasiyetten yahut borçtan sonra! Onlar için de sizin bıraktığınızdan dörtte bir vardır; şayet sizin bir çocuğunuz yok ise! Ancak, şayet sizin bir çocuğunuz var ise, o takdirde onlar için bıraktığınızdan sekizde bir vardır; vasiyet ettiğiniz bir vasiyetten yahut borçtan sonra! Ve eğer bir adam kelale biçiminde varis olunuyorsa yahut bir kadın, kendisinin de bir erkek kardeşi yahut bir kız kardeşi var ise, o takdirde o ikisinden her biri için altıda bir vardır; ancak, şayet onlar bundan daha çok iseler, o takdirde onlar üçte birde ortaktırlar; vasiyet edilen bir vasiyetten yahut borçtan sonra, zarar verici olmayacak biçimde! Allâh’tan bir vasiyet olarak! Nitekim Allâh Alîm’dir; Halîm’dir.,
Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır.
4:13
Bunlar Allâh’ın hudutlarıdır. Nitekim kim Allâh’a ve Resulüne itaat ederse, onu altlarından nehirlerin aktığı cennetlere sokar; onların içinde sonsuzdurlar! Ve budur muazzam kazanç!,
İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.
4:14
Kim de Allâh’a ve resulüne isyan ederse ve O’nun hudutlarını aşarsa, onu bir ateşe sokar ki o orada sonsuzdur! Hem onun için alçaltıcı bir azap vardır!,
Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır.
4:15
Ve kadınlarınızdan fuhuş yapanlar… Bu durumda onların aleyhine sizden dördünüzün şahitliğine başvurun! Bu durumda eğer şahitlik ettilerse o takdirde onları evlerde tutun; tâ ki ölüm onları vefat ettirinceye yahut Allâh onlar için bir yol kılıncaya kadar!,
Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin.
4:16
Ve onu yapan iki erkeğe gelince… o takdirde o ikisine eziyet edin! Ancak, şayet o ikisi tevbe ettilerse ve düzelttilerse, o takdirde o ikisinden vazgeçin. Muhakkak ki Allâh Tevvâb idi; Rahîm idi. ,
Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.
4:17
Tevbe ancak Allâh’ın üzerinedir; kötülüğü bir cehaletle yapan sonra yakından dönenler için! Nitekim bunlardır Allâh’ın tevbelerini kabul ettikleri! Zaten Allâh Alîm idi, Hakîm idi.,
Ancak Allah'ın kabul etmesini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir hakîmdir. (Her şeyi bilendir, hikmet sahibidir).
4:18
Yoksa tevbe kötülükleri yapanlar için değildir; tâ ki onların birine ölüm hazır olduğunda dedi ki: muhakkak ki ben tevbe ettim şimdi! Kafir olarak ölenler için de değildir! Onlar.. Biz onlar için elîm bir azap hazırladık!,
Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte ben şimdi tevbe ettim." diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.
4:19
Ey imân etmiş olanlar! Kadınlara kerhen varis olmanız size helal olmuyor! Ayrıca onlara verdiklerinizin bazısını götürmek için onları zora koşmayın, apaçık bir fuhuş getirmeleri hariç. Hem onlarla maruf üzere muaşerette bulunun! Ancak, şayet onları kerih görürseniz, nitekim ola ki bir şeyi kerih görürsünüz ama Allâh onda çokça hayır kılar!,
Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir. Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.
4:20
Ve şayet bir zevcenin yerine, bir zevceyi tebdil etmek istediyseniz ve Onların birine bir kıntar vermişseniz, bu durumda ondan bir şey almayın! İftira ederek ve apaçık bir günah olarak mı onu alıyorsunuz?!,
Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız?
4:21
Hem nasıl alırsınız onu, bazınız bazınıza katışmışken ve onlar sizden galiz bir misak almışken?,
Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almışken verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz?
4:22
Ve babalarınızın kadınlardan nikahlamış olduklarını nikahlamayın; ancak olmuş geçmiş olanlar hariç! Muhakkak ki o bir fuhuş idi, Makt idi ve yol olarak kötüydü!,
Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o, pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti.
4:23
Sizin üzerinize haram kılındı: Anneleriniz ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve erkek kardeş kızları ve kız kardeş kızları ve sizi emzirmiş olan anneleriniz ve emzirişten kız kardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle birleştiğiniz kadınlarınızdan olma hücrelerinizde bulunan üvey kızlarınız –Ancak şayet kendileriyle birleşmediyseniz o takdirde sizin üzerinize bir sakınca yoktur- ve sulbünüzden olan oğullarınızın helalleri ve iki bacının arasını toplamanız; ancak olmuş geçmiş olanlar hariç. Muhakkak ki Allâh Gafûr idi; Rahîm idi.,
Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok merhamet edicidir.
4:24
Kadınlardan koruma altında olanlar da; sağlarınızın sahip oldukları hariç! Allâh’ın kitabı aleyhinizde olmak üzere! Bunun gerisindekiler de size helal kılınmıştır: mallarınızla isteyerek, koruyanlar olarak, su dökenler olarak değil! Nitekim onunla onlardan yararlandıkça, o takdirde, onlara ücretlerini belirlenmiş olarak verin! Ayrıca sizin üzerinize, belirlemeden sonra, karşılıklı razı olduğunuz hususlarda bir sakınca yoktur. Muhakkak ki Allâh Alîm idi; Hakîm idi!,
Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
4:25
Ve sizden her kim genişlik bakımdan koruma altındaki müminelerden nikahlamaya güç yetiremediyse, o takdirde sağlarınızın mâlik olduğu mümine kızlarınızdan… Nitekim Allâh’tır imanınızı en iyi bilen! Bazınız bazınızdansınız! Dolayısıyla onları ehl’lerinin izniyle nikahlayın ve onlara ücretlerini maruf üzere verin; koruma altındaki bayanlar olmak üzere, su döken bayanlar olmamak üzere, ne de dostlar edinen bayanlar olmamak üzere! Bu durumda koruma altına alındıklarında, o takdirde eğer bir fuhuşla gelirlerse, o zaman onların üzerine koruma altındaki bayanların azabının yarısı vardır! Bu sizden zorluktan endişe eden içindir! Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Nitekim Allâh Gafûr’dur; Rahîm’dir.,
Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir).
4:26
Allâh sizin için apaçık etmeyi ve sizi sizden öncekilerin sünnetlerine hidayet etmeyi ve sizin üzerinize dönmeyi murat ediyor. Nitekim Allâh Alîm’dir; Hakîm’dir.,
Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
4:27
Ve Allâh sizin üzerinize dönmeyi murat ediyor; halbuki şehvetleri izleyenler muazzam bir sapmayla sapmanızı murat ediyorlar!,
Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki şehvetlerine uyanlar ise, sizin doğru yoldan büyük bir meyl ile sapmanızı istiyorlar.
4:28
Allâh sizden hafifletmeyi murat ediyor; nitekim insan zayıf yaratıldı.,
Allah, din hususundaki ağır teklifleri sizden hafifletmek istiyor. Çünkü insan sabır ve tahammül bakımından zayıf yaratılmıştır.
4:29
Ey imân etmiş olanlar, mallarınızı aranızda batıl ile yemeyin; sizden karşılıklı bir rıza üzere bir ticaret olması hariç; kendinizi katletmeyin de! Muhakkak ki Allâh size Rahîm olmuştur.,
Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.
4:30
Ve her kim bunu haddi aşarak ve zulüm olarak yaparsa, o takdirde onu bir ateş’e atacağız; ve bu Allâh’a kolay idi.,
Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah'a pek kolaydır.
4:31
Eğer kendisinden nehyedildiklerinizin büyüklerinden sakınırsanız, sizden günahlarınızı örter ve sizi kerîm bir girişe sokarız.,
Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama koyarız.
4:32
Ve temenni etmeyin, Allâh’ın bazınızı bazınızın üzerine kendisiyle üstün kıldıklarını! Erkekler için elde ettiklerinden bir nasip vardır; kadınlar için de elde ettiklerinden bir nasip vardır! Ve Allâh’tan isteyin; O’nun fazlından! Muhakkak ki Allâh her bir şeyi Alîm idi! ,
Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
4:33
Ve her biri için mevâlîler var eyledik, ana-babanın ve en yakın akrabaların bıraktıklarından. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de nasiplerini artık ulaştırın! Muhakkak ki Allâh her bir şeye Şehîd olmuştur!,
Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
4:34
Erkekler kadınların üzerinde kavvamdırlar; Allâh’ın onların bazısını bazısına üstün kılmasıyladır ve mallarından infak etmiş olmalarıyladır. Dolayısıyla saliha kadınlar kanitât’tırlar; Allâh’ın muhafaza etmesiyle gaybı muhafaza edenlerdir. Dikliklerinden korktuklarınıza gelince, bu durumda Onları öğütleyin ve Onları yataklarda yalnız bırakın ve Onları dövün! Fakat, eğer size itaat ederlerse artık Onların üzerine bir yol aramayın! Muhakkak ki Allâh Aliyy idi Kebîr idi.,
Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
4:35
Ve eğer ikisinin arasının parçalanmasından korktuysanız o takdirde bir hakem Onun ailesinden, bir hakem de Onun ailesinden gönderin! Eğer ikisi ıslah murad ederlerse, Allâh ikisinin arasını muvaffak kılar. Muhakkak ki Allâh Alîm Habîr idi.,
Eğer karıkoca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karıkoca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.
4:36
Hem Allâh’a kulluk edin ve O’na herhangi bir şeyi şirk koşmayın! Ve Baba-ana’ya güzellikle! Yakınlığı olanlara da, yetimlere de, miskinlere de, yakınlığı olan komşuya da, uzak komşuya da, yandaki arkadaşa da, yolun oğluna da, sağlarınızın malik olduklarına da! Muhakkak ki Allâh sevmiyor, büyüklenen böbürlenen kim idiyse!,
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.
4:37
Onlar ki cimrilik ediyorlar, insanlara da cimriliği emrediyorlar; Allâh’ın onlara fazlından ulaştırdıklarını da ketmediyorlar! Biz de yok sayanlar için alçaltıcı bir azap hazırladık!,
Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.
4:38
Yine onlar ki mallarını insanların görmesi için infak ediyorlar; Allâh’a ve Âhir Gün’e de imân etmiyorlar; ve kim için Şeytan bir kanka olursa, artık o ne kötü bir kankadır!,
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcarlar. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır!
4:39
Hem ne vardı ki onların aleyhine! Şâyet imân etselerdi Allâh’a ve Âhir Gün’e ve Allâh’ın kendilerini rızıklandırdıklarından infak etselerdi! Zaten Allâh onları Alîm idi!,
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah'ın verdiği rızıktan gösterişsiz harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah onların söz ve işlerini çok iyi bilendir.
4:40
Muhakkak ki Allâh zerre miskalince zulmetmiyor! Ama şayet bir hasene olursa, onu katlar! Ve Kendi katından muazzam bir ecir ulaştırır.,
Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafat verir.
4:41
Peki nice olur, her ümmetten bir şahitle geldiğimizde ve bunların aleyhine de bir şahit olarak seninle geldiğimizde!,
Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!..
4:42
Yoksaymış ve Resule asi olmuş olanlar o gün Yer’in kendileriyle dümdüz edilmesini arzu ediyorlar! Yine de Allâh’tan herhangi bir sözü ketmetmiyorlar!,
Allah'ı, inkar edip peygambere isyan edenler, o kıyamet günü yerle bir olmayı isterler. Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler.
4:43
Ey imân etmiş olanlar, sizler sarhoşken namaza yaklaşmayın; tâ ki ne söylediğinizi bilesiniz! Ne de cünüpken, bir yolu geçenler olmanız hariç, tâ ki gusledesiniz! Ve şayet hasta yahut sefer üzere idiyseniz yahut sizden biri Gait’ten geldiyse yahut kadınlarla dokunuştuysanız fakat su bulamadıysanız o takdirde hoş bir toprağa yönelin de yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin! Muhakkak ki Allâh Afuvv, Gafûr idi.,
Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
4:44
Bakmadın mı kitaptan bir nasip verilmiş olanlara? Onlar dalaleti satın alıyorlar, murat ediyorlar ki siz de yolu sapıtasınız!,
Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
4:45
Ve Allâh düşmanlarınızı en iyi bilendir; Velî olarak da Allâh kâfidir; Yardımcı olarak da Allâh kâfidir!,
Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.
4:46
Dönmüş olanlardan öyleleri var ki kelimeleri kendi yerlerinden tahrif ediyorlar ve dilleriyle eğip bükerek ve dine saldırarak diyorlar ki: ‘işittik ve asayna’ ve ‘işit gayra müsmain’ ve ‘raina’. Halbuki onlar demiş olsalardı ki: ‘işittik ve itaat ettik’ ve ‘işit’ ve ‘bizi gözet’ onlar için daha hayırlı ve daha mukavim olurdu! Velakin Allâh onlara, yok saymaları sebebiyle lanet etmiştir; dolayısıyla az hariç imân etmiyorlar.,
Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar. Halbuki onlar, "İşittik ve itaatettik; dinle ve bize de bak" deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler.
4:47
Ey Kitap verilmiş olanlar, beraberinizdekini tasdik edici olarak peyderpey indirdiğimize imân edin; kimi yüzleri silip de onları dübürlerinin üzerine geri çevirmemizden yahut onlara Cumartesinin Ashabına lanet ettiğimiz gibi lanet etmemizden önce! Nitekim Allâh’ın emri olagelmiştir. ,
Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce iman edin. Yoksa Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.
4:48
Allâh Kendisine şirk koşulmasını kesinlikle mağfiret etmiyor! Bundan aşağısını ise dilediğine mağfiret ediyor. Ve kim Allâh’a şirk koşarsa artık o elbette muazzam bir günah iftira etmiştir!,
Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.
4:49
Bakmadın mı kendilerini tezkiye edip duranlara? Bilakis Allâh, dilediğini tezkiye ediyor! Hem onlar Fetil kadar zulmedilmiyorlar!,
Kendi nefislerini temize çıkaranları görmüyor musun? Hayır! Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Onlara kıl kadar zulmedilmez.
4:50
Bak, Allâh’ın üzerine yalanı nasıl iftira ediyorlar! O da apaçık bir günah olarak yeter!,
Bak nasıl da Allah'a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.
4:51
Bakmadın mı Kitaptan bir nasip verilmiş olanlara, Cibt’e ve Tağût’a imân ediyorlar! Yok saymış olanlar için de diyorlar ki: Bunlar imân etmiş olanlardan yolca daha hidayettedir!,
"Şu kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun! Onlar puta ve şeytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, "Bunlar, müminlerden daha doğru yoldadır." diyorlar.
4:52
Bunlardır Allâh’ın kendilerine lanet ettikleri! Ve Allâh kime lânet ederse artık onun için bir yardımcı bulamazsın!,
Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın.
4:53
Yoksa onlara Mülkten bir nasip mi var? Öyle olsaydı, o takdirde insanlara bir nakir ulaştırmazlardı!,
Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.
4:54
Yoksa insanları haset mi ediyorlar, Allâh’ın, kendi fazlından onlara ulaştırdıkları yüzünden? Zaten Âl-i İbrâhîm’e Kitabı ve Hikmeti ulaştırmışızdır! Ayrıca onlara muazzam bir mülk ulaştırdık.,
Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.
4:55
Artık onlardan ona imân etmiş kimse de vardır; onlardan ondan savmış kimse de vardır. Ve Cehennem alevli ateş olarak yetmiştir!,
İşte o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi. O iman etmeyenlere cehennem alevi yeter.
4:56
Muhakkak ki âyetlerimizi yok saymış olanlar, yakında onları bir ateşe yaslayacağız! Onların derileri her kavrulduğunda, onlara onlardan başka deriler tebdil ettik ki azabı tatsınlar! Muhakkak ki Allâh Azîz, Hakîm idi.,
Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
4:57
İmân etmiş ve salih amelleri yapmış olanları ise, onları altlarından nehirlerin aktığı cennetlere sokacağız; onlar oralarda ebediyen sonsuzdurlar; onlar için oralarda paklanmış eşler vardır. Ve onları zalîl bir gölgeye sokacağız.,
İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.
4:58
Muhakkak ki Allâh size emanetleri onların ehl’lerine eda etmenizi; insanlar arasında hükmettiğinizde de adaletle hükmetmenizi emrediyor. Muhakkak ki Allâh sizi ne güzel şeylerle öğütlüyor. Muhakkak ki Allâh Semî, Basîr idi.,
Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
4:59
Ey imân etmiş olanlar, Allâh’a itaat edin ve Resule itaat edin, sizden emir sahiplerine de; ancak eğer bir şeyde niza ettiyseniz o durumda onu Allâh’a ve Resule geri döndürün, eğer sizler Allâh’a ve Âhir Güne imân ediyor idiyseniz! Bu hayırlıdır ve netice bakımından daha güzeldir.,
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
4:60
Bakmadın mı kendilerinin, sana ne indirilmişse ve senden önce ne indirilmişse, imân ettiklerini yalan yere iddia eden kimselere; Tağût’a muhakeme olmayı murad ediyorlar; oysaki onu kesinlikle yok saymakla emrolunmuşlardır! Şeytan da onları uzak bir sapkınlıkla saptırmayı murad ediyor!,
Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.
4:61
Ve onlara: Allâh’ın indirdiklerine ve Resule geliniz, denildiğinde, münafıkların çevirdikçe senden çevirdiklerini gördün!,
Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
4:62
Peki nice olur? Onlara bir musibet isabet ettiğinde, kendi ellerinin takdim ettiklerinden ötürü! Sonra sana geldiler; Allâh’a yemin ediyorlar ki: güzellikten ve uyumdan başkasını murat etmedik!,
Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar.
4:63
Bunlar, Allâh’ın kendi kalplerindekileri bildiği kimselerdir. Dolayısıyla onlara aldırma ve onlara vaazda bulun ve onlara kendi içlerine belagatli bir söz söyle!,
Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle!
4:64
Ve herhangi bir resul göndermedik, Allâh’ın izniyle itaat edilmesi dışında! Ve şayet onlar, kendilerine zulmettiklerinde, sana gelselerdi, böylece Allâh’tan mağfiret dileselerdi Resul de onlar için mağfiret dileseydi, kesinlikle Allâh’ı Tevvab ve Rahîm bulurlardı.,
Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.
4:65
Kesinlikle hayır! Rabbine andolsun ki imân ediyor değiller! Tâ ki, aralarında çıkan karmaşıklıklarda, seni hakem tayin etsinler; sonra da, senin verdiğin hükümden ötürü, kendi içlerinde herhangi bir sıkıntı bulmasınlar; ve tastamam bir teslimiyetle teslim olsunlar!,
Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.
4:66
Ve eğer biz onların üzerine yazsaydık, kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın diye, onlardan azı hariç onu yapmazlardı! Ancak eğer onlar kendisiyle vaaz olunduklarını yapsalardı onlar için hayırlı ve daha şiddetle sabitleyici olurdu.,
Eğer biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.
4:67
Ve o zaman onlara katımızdan kesinlikle muazzam bir ecir ulaştırırdık.,
Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan büyük mükafat verirdik.
4:68
Ve onları dosdoğru bir yola kesinlikle hidayet ederdik.,
Ve onları elbette doğru yola iletirdik.
4:69
Ve kim Allâh’a ve Resule itaat ederse işte bunlar nebiler ve sıddıklar ve şehitler ve salihlerden oluşan Allâh’ın kendilerinin üzerine nimette bulunduklarıyla beraberdirler. Ve bunlar güzel arkadaş oldular!,
Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır!
4:70
Bu fazl Allâh’tandır; ve Allâh Alîm olarak kâfidir!,
Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter.
4:71
Ey imân etmiş olanlar, dikkatli olun da ya bölük bölük atılın ya da topluca atılın!,
Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz.
4:72
Ve muhakkak ki sizden kesinlikle yavaşlatacak olan vardır; hem size bir musibet isabet ettiğinde dedi ki: elbette Allâh üzerime nimette bulundu, o vakit onlarla birlikte şahit olmadım!,
Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der.
4:73
Ve kesinlikle, şayet size Allâh’tan bir fazl isabet etmiş olsa, sanki sizin aranızla onun arasında herhangi bir arzu olmamışçasına, andolsun ki diyecektir: Ah keşke ben onlarla birlikte olsaydım da muazzam bir kazanç kazansaydım!,
Ve eğer Allah'tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da büyük murada ereydim."
4:74
Artık savaşsın Allâh yolunda, dünya hayatını âhiret karşılığında satan kimseler! Ve kim Allâh yolunda savaşır da katledilirse yahut galip gelirse o takdirde ona yakında muazzam bir ecir ulaştırırız!,
O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz.
4:75
Hem neyiniz var sizin, Allâh yolunda savaşmıyorsunuz! ve erkeklerden ve kadınlardan ve yavrulardan zayıf düşürülmüşler için? Onlar ki diyorlar: Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar; ve bize katından bir sahip var eyle; ve bize katından bir yardımcı var eyle!,
Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
4:76
İmân etmiş olanlar Allâh’ın yolunda savaşıyorlar; yok saymış olanlar ise tağutun yolunda savaşıyorlar! Dolayısıyla Şeytan’ın dostlarıyla savaşın! Muhakkak ki Şeytan’ın tuzağı zayıf olmuştur!,
İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.
4:77
Bakmadın mı, kendilerine ‘ellerinizi çekin ve namazı ikame edin ve zekatı ulaştırın’ denilmiş olanlara? Fakat onların üzerine savaşmak yazılınca bir de baktın ki onlardan bir grup Allâh’tan çekinir gibi, yahut daha şiddetli bir çekinmeyle insanlardan çekiniyorlar! Ve dediler ki: Rabbimiz, niçin savaşmayı üzerimize yazdın? Bizi yakın bir ecele tehir etseydin ya! De ki: Dünyanın metaı azdır halbuki Ahiret korunan için daha hayırlıdır; hem Fetil kadar zulmedilmiyorsunuz!,
Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez."
4:78
Nerde olsanız ölüm sizi yakalar! Velev ki yüksek burçlarda olsanız bile! Ve eğer onlara bir güzellik isabet etse derler ki: bu Allâh’ın katındandır. Ve eğer onlara bir kötülük isabet etse derler ki: bu senin katındandır. De ki: hepsi Allâh’ın katındandır! Peki neyi var bu kavmin neredeyse tek bir söz anlamıyorlar!,
Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?
4:79
Güzellikten sana ne isabet ettiyse ancak Allâh’tandır! Kötülükten de sana ne isabet ettiyse ancak kendindendir! Hem seni insanlar için elçi olarak gönderdik; şahit olarak ise Allâh kâfidir!,
(Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak da Allah yeter.
4:80
Kim Resule itaat ederse bu durumda kesinlikle Allâh’a itaat etmiştir; kim de dönüp gittiyse zaten seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik!,
Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.
4:81
Ve ‘itaatkarız’ diyorlar! Ancak senin yanından çıkıverdiklerinde onlardan bir taife senin söylediğinin gayrisini gece planladılar. Halbuki Allâh gece planladıklarını yazıyor! Dolayısıyla onlara aldırma ve Allâh’a tevekkül et; hem vekil olarak Allâh kâfidir!,
Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter.
4:82
Kur’ân-ı hala mı tedebbür etmiyorlar? Hem Allâh’tan gayrisinin katından olsaydı, kesinlikle onda çokça ihtilaf bulurlardı!,
Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.
4:83
Nitekim onlara güvenlikten veya korkudan yana bir konu geldiğinde onu yaydılar. Ancak, eğer onu Resule ve onlardan olan emir sahiplerine döndürselerdi, aralarında ondan sonuç çıkarabilenler onu kesinlikle bilirlerdi. Ve şayet Allâh’ın üzerinizdeki fazlı olmasaydı ve rahmeti, az hariç kesinlikle şeytana uyardınız!,
Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.
4:84
Dolayısıyla Allâh’ın yolunda savaş! Kendin hariç mükellef tutulmazsın. Müminleri de teşvik et, ola ki Allâh yok saymış olanların sertliğini geri çeksin; nitekim Allah sertlik bakımından daha şiddetli; tenkil bakımından da daha şiddetlidir.,
(Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.
4:85
Kim güzel bir şefaati şefaat ederse onun için ondan bir nasip oluverir. Kim de kötü bir şefaati şefaat ederse onun için ondan bir yük oluverir. Ve Allâh her şey üzerine Mukît idi.,
Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah her şeyi gözetip karşılığını verir.
4:86
Ve size bir tahiyye ile tahiyyede bulunulduğunda o takdirde ondan daha güzeliyle tahiyyede bulunun; yahut onu iade edin. Muhakkak ki Allâh her şeyin üzerine Hasîb idi!,
Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.
4:87
Allâh, herhangi bir ilâh yoktur, O hariç! Andolsun sizi kesinlikle toplayacaktır Kıyamet Gününe! Onda rayb yoktur! Hem, kimdir anlatım bakımından Allâh’tan daha doğru?,
Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka biraraya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?
4:88
Öyleyse neyiniz var sizin, münafıklar hakkında iki grupsunuz? Halbuki Allâh, kazandıklarından ötürü onları tersine çevirmiştir! Allâh’ın saptırdığına hidayet etmeyi mi istiyorsunuz? Kimi de Allâh saptırırsa artık ona herhangi bir yol bulamazsın!,
O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için bir çıkış yolu bulamazsın.
4:89
Arzu ettiler ki keşke yok sayasınız, onların yok saydığı gibi, böylelikle eşit olasınız! Dolayısıyla onlardan dostlar edinmeyin tâ ki Allâh’ın yolunda hicret etsinler! Buna rağmen sırt dönerlerse o takdirde onları bulduğunuzda onları tutun ve onları öldürün! Ayrıca onlardan herhangi bir dost ve ne de bir yardımcı edinmeyin!,
Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin.
4:90
Ancak sizin aranızla onların arasında bir misak bulunan bir kavme varanlar yahut sizinle savaşmaya veya kendi kavimleriyle savaşmaya göğüsleri daralmış olarak size gelmiş olanlar hariç! Hem, Allâh dileseydi onları sizin üzerinize kesinlikle musallat ederdi de sizinle muhakkak savaşırlardı! Dolayısıyla; şayet sizden uzak durmuş, böylece sizinle savaşmamış ve size teslimiyet sunmuş olurlar ise, o takdirde Allâh onların aleyhine size bir yol var etmemiştir!,
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.
4:91
Hem sizden emin kalmayı hem de kendi kavimlerinden emin kalmayı murat eden diğer birilerini bulacaksınız! Her fitneye döndürüldüklerinde onun içinde baş aşağı edildiler. Dolayısıyla, şayet onlar sizden uzak durmazlar ve size teslimiyeti sunmazlar ve ellerini çekmezler ise, o takdirde onları ele geçirdiğinizde onları tutun ve onları öldürün! Ve işte bunlar.. kendileri aleyhinde size apaçık bir yetki var eyledik!,
Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik.
4:92
Hem bir mümin için bir mümini katletmek olur bir şey değildi; ancak hataen hariç! Kim de bir mümini hataen öldürmüşse, o takdirde mümin bir boynun özgürleştirilmesi ve onun ailesine teslim edilmiş bir diyet vardır, meğerki tasadduk etsinler. Ancak, şayet size düşman bir topluluktan idiyse, kendisi mümin olduğu halde, o takdirde mümin bir boynun özgürleştirilmesi vardır; ve eğer sizin aranızla onların arasında bir misak bulunan bir topluluktan idiyse, o takdirde onun ailesine teslim edilmiş bir diyet ve mümin bir boynun özgürleştirilmesi vardır. Ancak kim bulamadıysa o takdirde Allâh’tan bir tevbe olarak iki ay ardışık oruç tutmak vardır. Nitekim Allâh Alîm Hakîm idi!,
Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir).
4:93
Kim de bir mümini taammüden katlederse o takdirde onun cezası Cehennemdir! Onun içinde sonsuzdur! Ve Allâh ona gazap etmiştir ve ona lanet etmiştir ve onun için azîm bir azap hazırlamıştır!,
Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.
4:94
Ey imân etmiş olanlar, Allâh’ın yoluna koyulduğunuzda, o durumda netleştirin ve size selamı sunan kimseye ‘sen mümin değilsin’ demeyin! Dünya hayatının geçici şeylerini arıyorsunuz, oysaki Allâh’ın katında çokça ganimetler vardır! İşte böyleydiniz önceden, derken Allâh sizin üzerinize lütufta bulundu! Dolayısıyla netleştirin! Muhakkak ki Allâh, ne yapıyorsanız Habîr idi!,
Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, "Sen mümin değilsin" demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
4:95
Müminlerden zarar sahibi olanlardan gayrı oturanlarla, Allâh’ın yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenler eşit olmaz! Allâh cihat edenleri mallarıyla ve canlarıyla oturanların üzerine tafdil etmiştir! Ve Allah hepsine güzelliği vaat etmiştir! Ancak Allah cihat edenleri oturanların üzerine muazzam bir ecirle tafdil etmiştir!,
Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir vermiştir.
4:96
O’ndan dereceler.. ve bir mağfiret ve bir rahmet.. Ve Allâh Gafûr Rahîm idi!,
Kendi katından derece derece rütbeler, bir mağfiret ve rahmet vermiştir. Öyle ya, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
4:97
Muhakkak ki onları, kendilerine zulmeder bir haldeyken, meleklerin vefat ettirdiği kimseler.. Dediler ki: Ne içindeydiniz? Dediler ki: Yeryüzünde zayıf düşürülmüş idik. Dediler ki: Allâh’ın arzı geniş değil miydi ki onda hicret edesiniz? İşte bunlar.. Onların sığınağı Cehennemdir! Ne kötü bir varış yeri olmuştur!,
Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir.
4:98
Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan zayıf düşürülmüş olanlar hariç! Onlar ne bir çözüme güç yetiriyor ve ne de bir yol tutabiliyorlar!,
Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç...
4:99
İşte şunlar.. olaki Allâh onları affeder! Hem Allâh Afuvv Gafûr idi.,
Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.
4:100
Ve kim Allâh yolunda hicret ederse, yeryüzünde çok sığınacak yer ve genişlik bulur. Kim de evinden çıkarsa Allâh’a ve elçisine hicret ederek, sonra ölüm ona kavuşursa, artık onun ecri Allâh’ın üzerine kesinlikle vaki olmuştur. Hem Allâh Gafûr Rahîm idi.,
Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
4:101
Ve yeryüzünde yola koyulduğunuzda, şayet yoksaymış olanların sizi fitneye uğratmasından korktuysanız, namazdan kısaltmanızda artık sizin üzerinize bir sakınca yoktur! Muhakkak ki kafirler sizin için apaçık bir düşman idiler!,
Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
4:102
Ve sen onların içinde olduğunda, böylece onlar için namazı ikame ettiğinde, onlardan bir taife seninle beraber kalksın ve silahlarını alsınlar; onlar secde ettiğinde böylece arkanızda olsunlar. Ve namaz kılmamış başka bir taife gelsin, böylece seninle birlikte namaz kılsınlar ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Yoksaymış olanlar arzu etti ki, siz silahlarınızdan ve emtianızdan gaflete bir düşseniz de böylece üzerinize tekbir baskınla bastırsınlar! Ve silahlarınızı bırakmanızda sizin üzerinize bir sakınca yoktur, şayet sizde yağmurdan ötürü bir eziyet var idiyse yahut hasta idiyseniz! Yine de tedbirinizi alın! Muhakkak ki Allâh kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır!,
Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
4:103
Böylece namazı yerine getirdiğinizde yine Allâh’ı anın: ayakta ve oturarak ve yanlarınız üzere! Nitekim mutmain olduğunuzda artık namazı ikame edin. Muhakkak ki namaz müminlerin üzerine vakitlendirilmiş bir yazgı idi!,
O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır.
4:104
Ayrıca gevşeklik göstermeyin kavmin peşine düşmekte! Eğer elem duyuyor olursanız muhakkak ki onlar da elem duyuyorlar elem duyduğunuz gibi! Yanı sıra Allâh’tan onların ummadıklarını umuyorsunuz! Hem Allâh Alîm Hakîm idi.,
Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
4:105
Muhakkak ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allâh’ın sana gösterdiğiyle hükmedesin ve hainler için bir hasım olma!,
Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!
4:106
Ve Allâh’tan mağfiret iste; muhakkak ki Allâh Gafûr Rahîm idi.,
Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
4:107
Ve mücadele etme kendilerine hainlik edip duran kimselerden yana! Muhakkak ki Allâh sevmiyor hainlik edip duran günahkârlar kimler idiyse!,
Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez.
4:108
İnsanlardan saklanmaya çalışıyorlar da Allâh’tan saklanmaya çalışmıyorlar! Halbuki O onlarla beraberdir! Hani O’nun razı olmadığı sözden geceleyin plan yapadururlarken! Hem Allâh onlar ne yapıyorlarsa kuşatıcıydı!,
Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
4:109
İşte sizler böylesiniz: onlar hakkında dünya hayatında mücadele ettiniz! Peki kıyamet günü onlar hakkında kim Allah’la mücadele eder? Yoksa onlara kim bir vekil olur?,
Haydi siz dünya hayatında onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?
4:110
Ve kim bir kötülük yaparsa yahut kendine zulmederse sonra Allâh’tan bağışlanma dilerse, Allâh’ı Gafûr Rahîm bulur!,
Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.
4:111
Kim de bir günah kazanırsa, o takdirde onu ancak kendi aleyhine kazanır! Hem Allâh Alîm Hakîm idi.,
Kim bir kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
4:112
Kim de bir yanlışı yahut bir günahı kazanır sonra onu berî birine atarsa, o takdirde kesinlikle bir bühtanı ve apaçık bir günahı yüklenmiştir!,
Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
4:113
Ve eğer Allâh’ın fazlı senin üzerinde olmasaydı ve O’nun rahmeti, onlardan bir taife seni saptırmaya kesinlikle yeltendi! Ne var ki onlar kendilerinden başkasını saptırmıyorlar, sana da hiçbir şeyden yana zarar veremiyorlar! Hem Allâh senin üzerine Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmiyor olduklarını öğretti; böylece Allâh’ın fazlı senin üzerinde muazzam oldu!,
Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab (Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfu büyüktür.
4:114
Onların gizli konuşmalarından çoğunda hayır yoktur! Ancak bir sadakayı yahut bir marufu yahut insanların arasını ıslah etmeyi emreden kimse hariç! Kim de bunu Allâh’ın hoşnutluğunu araştırarak yaparsa, o takdirde ona yakında muazzam bir ecir ulaştıracağız!,
Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat vereceğiz.
4:115
Kim de kendisine hidayet apaçık belli olduktan sonra Elçiye ayrı durursa ve müminlerin yolunun gayrisine tabi olursa yöneldiğine onu yöneltiriz ve onu Cehenneme atar-yakarız! Ve ne kötü bir varış yeridir!,
Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.
4:116
Muhakkak ki Allâh Kendisine ortak edilmesini mağfiret etmiyor! Halbuki bundan aşağı ne varsa dilediği kimse için mağfiret ediyor. Kim de Allâh’a ortak ederse, o takdirde uzak bir sapıklığa kesinlikle sapmıştır!,
Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.
4:117
O’ndan aşağı dişilerden başkasını çağırmıyorlar! Ve azgın şeytandan başkasını çağırmıyorlar!,
Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar.
4:118
Allâh onu lanetledi! Ve dedi ki: Muhakkak ki Sen’in kullarından belirlenmiş bir payı kesinlikle edineceğim!,
Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
4:119
Ve muhakkak onları kesinlikle saptıracağım ve muhakkak onları kesinlikle kuruntulandıracağım ve muhakkak onlara kesinlikle emredeceğim böylece hayvanların kulaklarını kesecekler ve muhakkak onlara kesinlikle emredeceğim böylece Allâh’ın yaratışını değiştirecekler! Kim de Allâh’ın aşağısında şeytanı bir veli edinirse artık muhakkak apaçık bir hüsranla hüsran etmiştir. ,
Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
4:120
Onlara vaat ediyor ve onları kuruntulandırıyor. Halbuki Şeytan onlara aldatmaktan başkasını vaat etmiyor!,
Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir.
4:121
İşte onlar.. Onların sığınağı Cehennemdir! Ve ondan bir kurtuluş bulamazlar!,
Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan kurtulmak için çare bulamazlar.
4:122
İmân etmiş ve sâlih ameller yapmış olanlara gelince, onları, altlarından nehirler akan Cennetlere sokacağız, içlerinde sonsuzlar olarak ebediyen, Allâh’ın vaadi olarak, hak olarak! Hem, kimdir söz bakımından Allâh’tan daha doğru!,
İman edip iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'dan daha doğru sözlü kim olabilir?
4:123
Sizin kuruntularınızla değildir! Ehli kitabın kuruntularıyla da değildir! Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır. Ve Allâh’ın aşağısından kendisine bir dost da bulamaz bir yardımcı da!,
(İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir.
4:124
Kim de erkek yahut kadından mümin olduğu halde salih amellerden işlerse; o takdirde işte onlar Cennete giriyorlar ve nakîr kadar zulmedilmiyorlar!,
Erkek veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar.
4:125
Ve kim din bakımından daha güzeldir; kendisi muhsin olduğu halde, yüzünü Allâh’a teslim etmiş ve İbrâhim’in milletine bir hanîf olarak tabi olmuş kimseden; Hem Allâh İbrahim’i bir halîl edinmiştir!,
İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti.
4:126
Halbuki Allâh’ındır göklerde ne varsa ve Yer’de ne varsa! Hem Allâh her şeyi kuşatıcı idi!,
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.
4:127
Ve senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki: onlar hakkında fetvayı size Allâh veriyor! Hem yetim kadınlar için yazılmış olanı onlara ulaştırmadığınız yine de kendilerini nikâhlamaya rağbet ettikleriniz ve çocuklardan zayıf düşürülmüşler ve yetimler için ölçüyü ayakta tutmanız hakkında kitapta size tilavet olunanlar. Ve hayırdan ne yaparsanız bu durumda muhakkak ki Allâh onu Alîm idi!,
Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir.
4:128
Ve eğer bir kadın kocasından diklik yahut yüz çevirme bakımından korktuysa o takdirde o ikisinin üzerine bir sulh ile aralarında sulh yapmalarında bir sakınca yoktur. Zaten sulh hayırlıdır. Hem canlar hırsa hazır hale getirilmiştir. Ve eğer güzel davranır ve sakınırsanız o takdirde muhakkak ki Allâh her ne yapıyorsanız Habîr idi.,
Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
4:129
Ve kadınlar arasında adil olmaya asla güç yetiremeyeceksiniz; hırs gösterseniz bile! Bari bütün meyille meyletmeyin; böylelikle onu muallâkta gibi bırakırsınız! Ve eğer ıslah ederseniz ve sakınırsanız o takdirde muhakkak ki Allah Gafûr Rahîm idi!,
Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
4:130
Ve eğer ayrılırlarsa Allâh Kendi genişliğinden her birinin ihtiyacını giderir! Zaten Allâh Vasi‘ Hakîm idi. ,
Eğer karıkoca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah, onların her birini geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz. Allah'ın lutfu geniştir, hikmeti büyüktür.
4:131
Zaten Allâh’ındır göklerde ne varsa ve yerde ne varsa. Hem kesinlikle vasiyet etmiştik; sizden önce kitabın verildiği kimselere ve size: Allâh’tan sakının diye! Ancak eğer yok sayarsanız o takdirde muhakkak ki Allâh’ındır göklerde ne varsa ve yerde ne varsa. Hem Allâh Ganî Hamîd idi.,
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size Allah'tan korkmanızı emrettik. Eğer inkâr ederseniz, biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, hamd vesenâ O'na yakışır.
4:132
Ve Allâh’ındır göklerde ne varsa ve yerde ne varsa. Hem bir vekil olarak Allâh kâfidir!,
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.
4:133
Eğer dilerse sizi götürür, ey insanlar, ve başkalarını getirir! Nitekim Allâh buna Kadîr idi.,
Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi giderir de başkalarını getirir. Ve Allah, buna kadirdir.
4:134
Kim Dünyanın sevabını murat ediyorduysa, nitekim Dünyanın ve Ahiretin sevabı Allâh’ın katındadır. Hem Allâh Semî Basîr idi.,
Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
4:135
Ey imân etmiş olanlar! Ölçüyle kavvamlar, Allâh için şâhitler olun! Velev ki kendinizin yahut ebeveynin ve en yakınların aleyhine olsun! Zengin veya fakir de olsa! Nitekim Allâh o ikisine daha evladır! Dolayısıyla heva’ya tabi olmayın saparak! Ve eğer eğip-bükerseniz yahut yüz çevirirseniz o takdirde muhakkak ki Allâh her ne yapıyorsanız Habîr idi!,
Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, anababanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
4:136
Ey imân etmiş olanlar, Allâh’a imân edin ve elçisine ve elçisine peyderpey indirdiği kitaba ve önceden indirdiği kitaba! Kim de yok sayarsa Allâh’ı ve meleklerini ve kitaplarını ve elçilerini ve son günü, o takdirde o kesinlikle uzak bir sapkınlığa sapmıştır!,
Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.
4:137
Muhakkak ki imân etmiş olanlar, sonra yok saymış olanlar, sonra imân etmiş olanlar, sonra yok saymış olanlar, sonra yok saymayı çoğaltmış olanlar, Allah onları mağfiret edecek değildi; ne de onları bir yola hidayet edecek!,
İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir.
4:138
Müjdele münafıkları! Kendileri için elim bir azap olduğuyla!,
Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azab vardır.
4:139
Onlar ki müminlerden aşağıda kâfirleri veliler ediniyorlar! İzzeti onların yanında mı arıyorlar? Oysa muhakkak ki izzet bütünüyle Allâh’ındır!,
Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir.
4:140
Oysa üzerinize Kitapta kesinlikle indirmişti ki: Allâh’ın âyetlerini, onlar yok sayılırken ve onlarla istihza edilirken, işittiğinizde artık onlarla beraber oturmayın, tâ ki başka bir söze dalsınlar! Muhakkak ki o zaman siz onlar gibisinizdir. Şüphesiz ki Allâh münafıkların ve kâfirlerin hepsini Cehennemde toplayandır.,
Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.
4:141
Onlar ki sizin hakkınızda bekleşiyorlar; dolayısıyla sizin için Allâh’tan bir fetih olduysa, dediler ki: sizinle beraber değil miydik? Ancak kafirler için bir nasip olduysa dediler ki: sizin üzerinize üstünlük sağlamamış mıydık ve sizi müminlerden engellememiş miydik? Zaten Allâh Kıyamet Günü aranızda hükmeder; hem Allah kafirler için müminlerin aleyhine bir yol asla var etmeyecektir!,
Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.
4:142
Muhakkak ki münafıklar Allâh’ı aldatmaya çalışıyorlar; halbuki O onların aldatıcısıdır! Ve onlar namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar; insanlara riyakârlık yapıyorlar ve Allâh’ı anmıyorlar ancak azıcık.,
Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar.
4:143
Şunun arasında müzebzeb bir haldedirler. Ne bunlara ne de bunlara! Kimi de Allâh saptırırsa, artık sen onun için bir yol asla bulamazsın!,
Münafıklar, küfür ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu kâfirlere. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş yolu bulamazsın.
4:144
Ey imân etmiş olanlar; müminlerden aşağıda kâfirleri veliler edinmeyin! Aleyhinize Allâh’a apaçık bir sultan mı var etmeyi murat ediyorsunuz?,
Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
4:145
Muhakkak ki münafıklar Ateş’in en alt derekesindedirler. Hem onlar için bir yardımcı asla bulamayacaksın!,
Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın.
4:146
Ancak tevbe etmiş ve ıslah etmiş ve Allâh’a sarılmış ve dinlerini Allâh’a halis kılmış kimseler hariç. İşte bunlar müminlerle beraberdirler; hem Allâh yakında müminlere muazzam bir ecir verecektir.,
Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.
4:147
Ne yapsın Allâh sizin azabınızla; şayet şükretmiş olsanız ve imân etmiş olsanız! Hem Allâh Şâkir, Âlîm idi.,
Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size azabı ne yapar? Allah, şükredenlerin mükafatını veren ve her şeyi bilendir.
4:148
Allâh kötülüğü sözle aşikar etmeyi sevmiyor; ancak zulme uğrayan hariç! Hem Allâh Semî‘ Alîm idi.,
Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
4:149
Şayet bir hayrı açığa vursanız yahut onu gizleseniz yahut bir kötülüğü affetseniz o takdirde muhakkak ki Allâh Afuvv Kadîr idi.,
Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir kötülüğü bağışlarsanız, biliniz ki, Allah da çok bağışlayıcıdır, her şeye hakkıyla kadirdir.
4:150
Muhakkak ki Allâh’ı ve resullerini yok sayan kimseler ve Allâh ile resullerinin arasını ayırmayı murat edenler ve ‘bazısına imân ediyor ve bazısını yok sayıyoruz’ diyenler ve bunun arasında bir yol edinmeyi murat edenler!,
Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz" derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.
4:151
İşte onlar gerçekten kafirlerin ta kendileridir. Nitekim kafirler için mühîn bir azap hazırladık!,
İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır.
4:152
Allâh’a ve resullerine imân etmiş ve onlardan hiçbirinin arasında ayrım yapmamış kimselere gelince.. İşte onlar var ya.. yakında onlara ecirlerini verecektir. Nitekim Allâh her dem Gafûr Rahîm olmuştur.,
Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında mükafatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
4:153
Kitap Ehli senden onların üzerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Nitekim Musa’dan kesinlikle bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Hani demişlerdi ki: Allâh’ı bize aşikâr olarak göster! Bunun üzerine zulümleri dolayısıyla onları Sâika yakalayıverdi. Sonrasında kendilerine apaçık deliller geldikten sonra buzağıyı edindiler. Bunu bile affettik ve Musa’ya apaçık bir sultan verdik.,
Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler ve: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa'ya açık bir delil (yetki) verdik.
4:154
Ve misakları dolayısıyla onların üstüne Tûr’u yükselmiştik ve onlara demiştik ki: kapıdan secde halinde girin! Yine onlara demiştik ki: cumartesi hususunda taşkınlık yapmayın! Ve onlardan galiz bir misak almıştık.
Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi yasağını çiğnemeyin" dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.
4:155
Nitekim misaklarını bozmaları ve Allâh’ın âyetlerini yok saymaları ve haksız olarak nebîleri katletmeleri ve ‘kalplerimiz kılıflıdır’ demeleri yüzünden... Bilakis Allâh, yok saymalarından dolayı onların üzerine mühür basmıştır; artık az hariç imân etmezler!,
Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberlerini öldürmeleri ve "kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle onların kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar.
4:156
Ve yok saymaları ve Meryem aleyhinde muazzam bir bühtan söylemeleri yüzünden…,
(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa'yı) inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.
4:157
Ve ‘‘Muhakkak ki biz Allâh’ın Elçisi Meryem oğlu İsa Mesihi katlettik’’ demeleri yüzünden… Ne var ki onu katletmediler çarmıha da germediler fakat onlar için teşbih olundu. Hem onun hakkında ihtilaf etmiş olanlar ondan yana kesinlikle bir kuşku içerisindedirler! Onun hakkında herhangi bir ilimleri yoktur; zanna tabi olmak dışında. Nitekim onu yakinen katletmediler!,
Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.
4:158
Bilakis Allâh onu Kendisine yükseltti! Nitekim Allâh her dem Azîz Hakîm olmuştur.,
Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, aziz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir.
4:159
Ve Ehli Kitaptan kimse yok ki muhakkak ölümünden önce kesinlikle ona imân edecek olmasın! Kıyamet Günü ise onların üzerine bir şahit olur.,
Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde o, onlara şahitlik edecektir.
4:160
Sonra dönmüş olanlardan kaynaklanan zulüm sebebiyle kendilerine helal kılınmış bazı hoş şeyleri onların üzerine yasakladık. Ve Allâh’ın yolundan çokça savmaları sebebiyle…,
Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.
4:161
Ve faiz almaları, halbuki ondan kesinlikle yasaklanmışlardı, ve insanların mallarını batıl ile yemeleri… Nitekim onlardan yok sayanlara elîm bir azap hazırladık.,
Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.
4:162
Lâkin onlardan ilimde kökleşenler ve imân edenler, sana indirilene ve senden önce indirilene imân ediyorlar; ve özellikle namazı ikame edenler ve zekatı verenler ve Allâh’a ve Âhir Gün’e imân edenler; işte onlara, muazzam bir ecir vereceğiz!,
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.
4:163
Muhakkak ki Biz sana vahyettik; Nûh’a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi! İbrahim’e de vahyettik; İsmail’e de İshak’a da Yakub’a da Esbât’a da İsâ’ya da Eyyûb’a da Yûnus’a da Hârûn’a da Süleyman’a da ve Davûd’a Zebûr’u verdik.,
Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
4:164
Ve sana önceden muhakkak ki kendilerini kıssa ettiğimiz nice resulleri ve kendilerini sana kıssa etmediğimiz nice resulleri… Ve Allâh Mûsa ile bir konuşma konuştu.,
Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile de konuştu.
4:165
Nice resulleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak…İnsanlar için resullerden sonra Allâh’a karşı bir hüccet olmasın diye! Nitekim Allâh her dem Azîz Hakîm olmuştur.,
Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane hikmet sahibidir.
4:166
Ancak Allâh sana indirdiğiyle şâhitlik etmektedir; onu ilmiyle indirmiştir; melekler de şâhitlik ediyorlar. Nitekim şâhit olarak Allâh kâfidir!,
Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın şahitliği de kafidir.
4:167
Muhakkak ki yok saymış ve Allâh’ın yolundan savmış olanlar, kesinlikle uzak bir sapkınlıkla sapmışlardır!,
Şüphesiz inkâr edip, insanları Allah yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.
4:168
Muhakkak ki yok saymış ve zulmetmiş olanlar, Allâh onlara mağfiret edecek değildi ne de onları bir yola hidayet edecek!,
Muhakkak Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru bir yola eriştirir.
4:169
Cehennemin yolu hariç! Onun içinde sonsuzlar olarak ebediyen…Nitekim bu, Allâh’a her dem kolay olmuştur.,
Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu ise Allah'a çok kolaydır.
4:170
Ey insanlar, Resul size Rabbinizden hak ile kesinlikle gelmiştir; şu halde imân edin; sizin için hayırdır. Ancak, şayet yok sayarsanız zaten muhakkak ki göklerde ve yerde ne varsa Allâh’ındır. Nitekim Allâh her dem Alîm Hakîm olmuştur.,
Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
4:171
Ey Kitap Ehli, dininizde aşırı gitmeyin ve Allah aleyhinde haktan gayrısını söylemeyin! Muhakkak ki Meryem'in oğlu İsa Mesih sadece Allah'ın resulü ve O'nun Meryem'e ilka ettiği kelimesi ve O'ndan bir ruh'tur. Şu halde Allâh'a ve resullerine imân edin ve 'üçtür' demeyin! Son verin! Sizin için hayırdır. Muhakkak ki Allâh ancak tekbir ilâhtır. Bir çocuğu olmaktan yücedir O! Göklerde ne varsa ve Yer'de ne varsa O'nundur. Nitekim vekîl olarak Allâh kafidir.,
Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.
4:172
Mesih Allâh'a kul olmaktan asla istinkâf etmeyecektir, ne de yakınlaştırılmış melekler! Kim de O'na kulluk etmekten istinkâf eder ve büyüklenirse zaten O, onların hepsini Kendisine toplayacaktır.,
Hiçbir zaman Mesih de Allah'ın bir kulu olmaktan çekinmez, Allah'a yakın melekler de. Kim O'na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır.
4:173
Bu durumda, imân etmiş ve salih ameller işlemiş olanlar var ya... Artık onlara ecirlerini tastamam verir ve fazlından onlara artırır. Ancak istinkâf etmiş ve büyüklenmiş olanlar var ya... Onlara da elim bir azapla azap eder; ve onlar Allâh'ın aşağısında kendileri için ne bir veli ne de bir yardımcı bulamazlar.,
İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazlasını da verecektir. Allah'a kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara da şiddetli bir şekilde azab edecek ve onlar Allah'dan başka kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.
4:174
Ey insanlar, Rabbinizden size bir burhan kesinlikle gelmiştir; nitekim size apaçık edici bir nur indirdik!,
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir delil (Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
4:175
Bu durumda, Allâh'a imân etmiş ve O'na sarılmış olanlar var ya... Onları Kendisinden öyle bir rahmetin içine sokacak ki ve öyle bir fazlın... Ve onları Kendisine doğru müstakim bir yola iletecektir.,
Allah'a inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah), kendisinden bir rahmet ve lutfa sokacak ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.
4:176
Senden fetva istiyorlar. De ki: Kelale hususunda size fetvayı Allâh veriyor: Bir kişi helâk olursa, çocuğu yok ama bir kız kardeşi var; o takdirde Ona bıraktığının yarısı vardır. O da Ona varis olur eğer Onun bir çocuğu yoksa. Ancak, şayet o ikisi iki dişi ise, o takdirde o ikisine bıraktığından üçte iki vardır.Yok, eğer adamlar ve kadınlar olmak üzere kardeşler iseler, o takdirde erkeğe iki dişinin payının dengi vardır. Şaşırırsınız diye Allâh size apaçık ediyor. Nitekim Allâh her şey için Alîm’dir.
Senden fetva istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle (babasız ve çocuksuz kimse) nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan bir kişi ölürse, bıraktığı malın yarısı o (kız kardeşi)nundur. Çocuğu olmayan kız kardeş ölürse, erkek kardeş ona varis olur. Eğer (ölenin) iki kız kardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa, erkeğin hissesi, iki kızın hissesi kadardır. Şaşırmamanız için Allah size (hükümlerini) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.